DİN VE SİYASET

Dini ve islamiyeti dillerinden düşürmeyen kimseler, bunun sadece kendileri için bir anlam ifade ettiğini kanıtlamak isterlercesine, tüm insanlığın göz önünde, hem masum insanları, hem de insanlığın muhtaç olduğu bu yüksek değerleri tahrip etmektedirler. Dünyanın neresinde olursa olsun, akan her damla masum insan kanı, insanlığın geleceğini karartacak umutsuzluğun, korkunun damla damla birikmesi büyümesi anlamına gelmektedir. Masum insanların inançlarının, eninde sonunda o inançlar da boğduğu tarihin  gözler önüne serdiği bir gerçektir.

İnsanlığın nereye doğru gittiğini doğru anlayabilmek için, Batı Uygarlığı’nın varlığını hissettirdiği Rönesans ve Reform dönemine kadar uzanmakta fayda vardır. Rönesans ve Reform, bütün insanlığın birikimini miras alan doğmatik inaçlar yıkılmış dini sekülerleştirmişlerdir..Bugün gerçekten de göz kamaştıracak düzeyi yakalayan bilim ve teknolojinin kökleri o zamandan atılmıştır.

Bizim  toplumumuza baktığımızda  ise  yıl 2017 olmuş  halen daha Müslümanız diyoruz  ama Müslümanlığın gerekliliği gibi davranamıyoruz? Tabi ki hayır ! başta bizi yönetmeye çalışan siyasiler olmak  dini kendi menfaatları  için kullanmatadırlar. Bizler Türk toplumu olarak  araştırmayı ve okumayı  sevmiyoruz.

Karşımızdakinin  ağzı iyi laf yapıyorsa  söylemlerini koşulsuz kabul ediyoruz. Halbuki dinimiz  hoşgörü ve saygı dinidir. Bireylerin ihtirasları menfi kaygıları din tüccarlığı yaparak nemalanmaya  çalışmaktadırlar. bin dokuzyüz elli yılından itibarende Türkiye’de siyasi rejimler bu şekil yapılmaktadırlar ve AKP  Hükümeti ile de hat safhaya gelmiştir. Son zamanlarda  yapılan veya yapılmak istenende insanların inaçları üzerinden oyunlar oynanmaktadırlar. İnsanları ötekileştirmek  bendensin veya benden olmayan olarak gruplaştırmak  ülkenin geleceği acısından ne kadar doğrudur.

610 yılında insanlık alemine  inen  Kur’an’ı Kerim  incelediğimizde aradan 1407 yıl geçmesine rağmen gerçek sosyalizmin ve adalet,eşitlik olduğunu görmekteyiz.

Kur’an’daki kurucu ilkelerden hareketle, onun insanlığa getirdiği yeni bakış açısının bazı önemli özelliklerini şöyle sıralamak mümkündür:

İnsan, akıl ve hür irade sahibi, yaratıcı yeteneklerle donatılmış, en güzel şekilde yaratılmış bir varlıktır. İnsanın yaratılış amacı, Yaradan’ı bilmek ve dosdoğru olmaktır.

Her insan özgün/tek bir varlıktır. İman bireyseldir. Allah ile birey arasına hiç kimse giremez. Sorumluluk bireyseldir; kimse kimsenin günahını çekmez. Kurtuluş bireyseldir; hak eden cennete girer.

Her insan, doğru bilgiye ve belgeye dayalı olarak hareket etmeli; zanla hareket etmemeli ve bilmediği şeyin peşinden gitmemelidir.

Evrende yaratılmış olan hiçbir şey, boş yere yaratılmamıştır. Her şeyin bir yaratılış amacı vardır. Göklerde, yerde ve ikisinin arasında bulunan her şey insana boyun eğdirilmiştir. (Casiye, 11-12). İnsanın madde üzerinde tasarruf gücü vardır.

İnsanlık bir bütündür; insan yaptığı iyi işlerle ve ürettiği değerle insan olur.

İnsan, tarihsel bir varlıktır; ancak, tarihin esiri olmamak için, geçmişi iyi bilmeli; tarih bilgi ve bilincine sahip olmalıdır.

Bir şeyin çok sayıda insan tarafından benimsenmiş olması, gelenek haline dönüşmesi, onun doğruluğunun kanıtı olamaz. Kur’an’ın dilinde geleneğin sorgusuz sualsiz kabul edilmesi, “atalar dini”ne uymak anlamına gelir.

Kur’an, insanın topraktan yaratıldığını belirterek, insanın varlık aleminin bütünlüğünden koparılmaması/ ayrı değerlendirilmemesi gerektiğini hatırlatır.

İnsan evrende hazır bulduğu her şey, ona Allah’ın kullarına bir emanetidir.

Kur’an, ahlaklı ve adaletin egemen olduğu bir toplumsal yapıyı insanın gerçekleştirmesini ister.

Bu konum itibariyle , Cami’ye ,Kilise’ye veya Havra’ya gitmeden de, cemaate katılmadan da dindar olunabileceği açık seçik ortaya çıkmıştır.

 

Sevgi ve Saygılarımla…

Kenan PEKŞEN

Share your thoughts