AMERİKAN GÜDÜMÜNDE TÜRK EĞİTİMİ
Her zaman şu ilkeyi savunmuşumdur, onca akademik eğitim almama rağmen Cumhuriyet tarihin en fiyaskosu işlevi Türk eğitim sistemi olduğudur. Bu tezi oluştururken Ulu Önder Atatürk köklü eğitim sisteminin temellerini atmasına rağmen ölümünden sonra devamı gelmemiştir. Siyasi otoritelerin değişmesine karşın neden eğitim sistemi ile bu kadar oynandığına bir türlü anlamda veremiyordum.
Geçenlerde okuduğum bir kitapta ABD’nin Türk eğitim sistemindeki etkisinden bahsediyordu. Bunun üzerine geniş ve kapsamlı araştırmalarım neticesinde Savunduğum tezin doğruluğun duyduğum üzüntüyü tarif edemem sizlere.
Atatürk bu ülkeyi gençlere teslim etmiştir. Sağlıklı genç beyinlerinde oluşması eğitimden geçmektedir. Maalesef halen daha Türk eğitim sistemi eğitim emperyalizminin güdümünde eğitimine devam etmektedir. Bu şartlar altında nasıl sağlıklı bir eğitim sistemi olabilir ki.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde devlet kademelerinde yabancı uzman ve danışmanlara kapılar ilk olarak Milli Eğitim’de 27 Aralık 1947’de imzalanan “Fulbright Antlaşması” ile aralanmıştır. Fulbright denilen Amerikalının hazırladığı bu anlaşmanın asıl adı “Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma’dır.
Antlaşmanın en önemli maddesi 5. Maddedir. Bu madde, Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonun kuruluş şemasını vermektedir. Buna göre: “ Komisyon, Dördü T.C. vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki Büyükelçisi komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir” denilmekteydi.
Antlaşmaya göre Amerikalı üyeleri ABD Dışişleri Bakanı atayacaktı. Komisyon doğrudan doğruya ABD Dışişleri Bakanlığına bağlı ve onun denetiminde olacaktı. Komisyon ‘Türk Milli’ Eğitiminin programlarını düzenleyecekti.
ABD’lilerin Türk eğitim sistemi içinde nerede nasıl görev yapacağına komisyon karar verecekti.
- Maddeyi okuyunca, insanın aklına Atatürk’ün şu sözleri geliyor: “Oysa hangi bağımsızlık vardır ki, yabancıların öğütleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.” Atatürk’ün ölümünden on yıl sonra siyasi otoriteler bu sözün ne anlama geldiği unutulmuştu.
TBMM’de yasa ile onaylanan antlaşmanın gerekçesi ise aynen şöyledir:“ Amerika Hükümeti, harpten sonra ordusu elinde kalan fazla malzemelerin satışı için çeşitli devletlerde antlaşmalar yapmış ve gerek bu devletleri mezkûr satışların hâsılatını dolar olarak ödemek külfetinden kurtarmak, gerekse bu vesile ile AMERİKAN KÜLTÜRÜNÜ YAYMAK GAYESİYLE, antlaşmalarla ortaya çıkan alacaklarının bu memleketlerde kültürel gayelere sarfını temin edecek kültür antlaşmalarını imzalamıştır.
Milli Eğitim Bakanlığında bugün çalışmalarını etkin bir biçimde sürdüren, “MİLLİ EİĞİTİMİ GELİŞTİRME KOMİSYONU” adlı bir komisyon vardır.
1994 yılında 60 personeli olan bu komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıdır. Komisyonun başında L. Cook adlı bir Amerikalı bulunmakta idi. L. Cook’un yanında “Milli Eğitim Bakanlığı Başdanışmanı” olarak da Howard Reed bulunmaktaydı. İnsanın aklına İslam Öncesi Türk tarihinde sık sık karşımıza çıkan Bağımsızlığını kaybetmiş Türk Kağanlıklarındaki Çinli danışmanlar geliyor.
Türk Milli Eğitimini ABD’nin yönetmesi 1949’dan günümüze kadar devam eden bir olgudur. Köy Enstitülerinin kapatılması, Yatılı bölge okullarının işlevsizleştirilmesi, vakıf üniversiteleri, anaokulundan başlayan yabancı dilde eğitim, personel politikalarından ders programlarına, Ilımlı İslam Projesi doğrultusunda Yeşil kuşak projesinde imam-hatip okulu açılmasından Yüksek İslam Enstitülerinin yaygınlaştırılmasına dek pek çok konuda stratejik kararlar veren, Atatürk’ün eğitimde birlik ilkesinin işlevsizleştirilmesi hep bu ABD yönetiminin ve işbirlikçilerinin icraatlarıdır.
Yarım asırdan fazla bir zamandır, iktidarlar değiştiği halde Türkiye’nin kötü gidişinin değişmemesi bu yüzdendir.
Atalarımız “Kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmaz” demişler. Memleketimizin en önemli makamlarına tünemiş yetkili kargalar kovulmadan bu eğitim sistemi düzelmez .
Sevgi ve Saygılarımla
Kenan Pekşen